27 Aralık 2015 Pazar

ÇEVRENİN BİR PARÇASI OLARAK MİMARLIK

Yapı yapıldıktan sonra aynı bir ağaç ya da bir kaya gibi çevrenin bir parçası olur. Bu olgu çifte öneme sahiptir. İlk olarak mimarın tasarım sürecinin her adımında önerdiği yapının, ister kentsel bağlam isterse doğal bir peyzaj olsun, çevreyi nasıl etkileyeceğini göz önünde bulundurması gerekir. Önerilen yapı varolan bağlamı destekliyor mu ya da bağlamda farklı ve kasıtlı bir karşıtlık mu oluşturuyor? İkinci olarak, tanımlanır tanımlanmaz yapı da çevredeki diğer şeyler gibi Güneş'in, yağmurun ve zamanın sürekli etkisine maruz kalır. İşveren ve mimar geçici sergi binalarında olduğu gibi bilinçli bir bildirimde bulunmayı ve yapının çevreye tepkisini en az öncelikli etmen olarak ele almayı isteyebilirler. Ama diğer durumlarda, görece daha kalıcı yapılarda, yapının yakın mikroçevreye yapacağı etkinin yanı sıra çevresel kuvvetlerin yapı üzerindeki etkilerininde göz önünde bulundurulması gerekir. 
Anasazi halkı, güneybatı Kolorado'daki Mesa Verde'de dokuz yıl önce mağara oyuklarına köylerini inşa ederken bunu yapmıştır. Evler oldukça geride konumlandırıldığı için yar çıkıntısı yazı. Güneş ışınlarının çatıyla temasını engeller. Ancak kışın, eğik güneş ışınları mağaranın gerisine ulaşır. Ama eğer yakınlarda bir yar yoksa, bir seçenek konut mekanıyla güneş arasına büyük bir malzeme kütlesi koymaktır. 
Konutlar için pasif güneş ısıtma sistemi kullanmak olanaklıdır; bu sistemde güneş ışınımının, ısıyı içine çeken ve sonra geceleri bu ısıyı yapının içine yayan tuğla döşemeler ve taş duvarlar gibi ısıl kütleleri üstüne düşmesine izin verilmez. Daha kesin bir kontrol istenildiğinde, güneş ışınımını soğuran toplayıcı levhalar, bu ısıyı toplamak için levhalar içindeki borularda dolaşan bir sıvı, sıvıyı diğer bölgeye taşıyan pompalar, taşınan ısıyı depolayan ısıl bir kütle ve gerektiğinde ısıyı depolayan kütleden odalara taşıyan hava kanalları ya da su borularından oluşan ek bir ikincil sistem kullanarak bir aktif güneş ısıtma sistemi kurulabilir. 
1958 tarihli, Hindistan, Yeni Delhi'deki Birleşik Devletler Elçilik Binası'nı tasarlarken Edward Durell Stone güneş ışığının doğrudan içerdeki cam örtüye ulaşmasını önlemek için benzer bir şekilde dökme beton bloklar kullanmıştır; aynı zamanda güneş ışığını duvardan uzak tutmak için de bir konsol çatı kullanılmıştır.
Yapılar yalnızca güneşten değil rüzgardanda etkilenirler ve kuşkusuz, yapılarda rüzgar örüntüleri üzerinde karşı etkide bulunurlar. 
Irak'ta ve Pakistan'da geleneksel evler, hakim rüzgarları yakalaması ve havalandırma sağlaması için çatılarının üstündeki hava kepçeleriyle birlikte yapılır. 
1880'lerde Chiago'da gökdelenler ilk kez geliştirildiğinde, mimarlar Paxtonun tekniklerine döndüler ve yapının merkezinde kafesli omurga yaratacak şekilde çaprazlarla Çelik çerçeve elemanlarını birbirine bağladılar. 
... Yeni malzemelerin ve teknolojilerin yetersizliğinin bu yakın ve dramatik örneği yalnızca eski bir sorunun yeni görünümünden ibarettir. İsa'nın doğumundan bile önce, Vitruvius Romalı mimarları uygunsuz malzemeler ya da elverişsiz yapı formları kullanmamaları konusunda uyarmıştı. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder