27 Aralık 2015 Pazar

MİMARİDE RENK

Mimaride renk, bir binanın karakterini vurgulamak, onun biçim ve malzemesine dikkati çekmek, onun bölümlerini daha belirginleştirmek için kullanılırdı. 
Önceleri renk hiç problem değildi; zaten kendiliğinden geliyordu. İnsanoğlu barınağının duvarlarını çevreden kazıp çıkarttığı katı çamurdan ya da etraftan topladığı taşlardan yaptı. Bunlarla birlikte dal, saz ve saman gibi malzemelerde kullandı. Sonuçta ortaya çıkan, doğanın renklerine sahip bir yapıydı. 
İlkel insan doğal renklere sahip ahşap ya da kerpiç kulübesini çiçek çelenkleriyle ya da renkli kumaşlarla süsledi. 
Sonraları insan malzemeleri doğa da olduğundan daha dayanıklı yapmanın yolunu buldu. Böylece, yeni renkler ortaya çıktı. Toprağı fırınlayarak yapılan tuğlalar, Güneş'te kurutularak yapılan gri renkli tuğlalardan farklı olarak kırmızı ve sarı renklidir. 
Bina malzemelerinin üstü korunmak için boyansa da yine de karşımıza çıkan renkler sınırlıdır. Çünkü sadece bir kaç renk boya sağlamlık ve dayanıklılık açısından güvenilirdi. 
Yapı malzemelerinin rengi doğa tarafından üretilmek yerine insan tarafından kontrol edilmeye başlandıktan sonra, mimari tasarımda yeni bir adım atılmıştır. 
Norveç ve İsveç'in kırsal yörelerinde ki kütükten yapılan evler, çoğunlukla yeşil çevrelerine zıtlık yaratan koyu kırmızı bir renge boyanır. İsveçli sanat tarihçisi Erik Lundberg bu konuda bir teori geliştirmiştir. Ona göre evlerin böyle boyanması, daha görkemli ve dayanıklı olan kırmızı tuğlalı malikaneleri taklit etmek için başlamıştır. Bu taklidin arkasında gerçek bir evin kırmızı renkte olması gerektiği inanışı yatar. 
İtalyan şehirlerinde bu renkler yörenin toprağı ile aynıdır. Örneğin Siena'daki stil evlerin rengine terre di Siena (siyena toprağı ) denir. 
Tütün renkleri çalışma odası parfüm renkleri ise kadınların özel odası için uygun görünür. 
Ufak bir oda, soluk bir renge boyanarak daha büyük gösterilebilir. Kuzeye ya da Doğu'ya bakan "soğuk" bir odada fildişi krem ya da şeftali gibi sıcak renkler kullanılarak yapay bir güneş ışığı sağlanabilir. Ancak ortada bulunan gerçek özellikleri saklamak yerine rengin akıllıca kullanımıyla vurgulamak gerekir. Ufak bir odanın koyu ve yoğun tonlarda boylaması gerekir ki, sizi saran dört duvarın oluşturduğu yakın ortamı hissedebilirsiniz. Büyük bir oda da kullanılan renk düzeni ise, bir duvardan diğerine olan uzaklığı iyice hissedebilmemiz için, açık ve hafif olmalıdır. 
İnsan, rengi sadece yapı malzemelerini korumak, taşıyıcı elemanları ve dokusal etkileri vurgulamak için değil, ayrıca görkemli bir mimari kompozisyonu veya bir dizi mekan arasında ki ilişkiyi belirgin kılmak için kullanmaya başladıktan sonra önünde yeni ve büyük bir alan açılmıştır. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder